Sağlıkta 'promosyon' dönemi biterken...

Nihal Kemaloğlu
Akşam
Dokuz yıldır süren 'sağlıkta dönüşüme' geniş halk kitlelerinin desteğini sağlayan 'promosyon döneminin' bittiğini, ilköğretimde parasız yatılı ve burslu okuyan öğrencilerin bile muayene ve ilaç katılım payı ödeyecek olmasıyla anlaşılmıştı.
Önceden 'sağlık yardımları okullarınca karşılanan' ilköğretim ve ortaöğretimdeki parasız yatılı, burslu öğrencilerin sağlık masrafları, 1 Ocak itibarıyla 'çocuklara' yüklenmişti.

Yani devletin sağlık hizmeti vermekle mükellef olduğu çocuklar, ilkokul çocukları dahil 'sağlık hakları' katkı payına dönüştürülmüştü.
Her gün yeni bir 'paralı sağlık' uygulamasının tebliği yayınlanırken en son özel hastanelerde hastalardan alınacak farkın yüzdesi de 90'lara çıkmıştı. 

Böylece 'Bütün vatandaşlara bütün hastanelerde parasız sağlık hizmeti' kampanyası misyonunu bitirirken, bu popülist söylemin paravanlandığı sağlık sistemindeki köklü değişikler de tamamlanmıştı.
Artık şirketleşmiş ve kalitesine göre sınıflanmış kamu hastaneleri, başhekimlerin yerini alan CEO'lar, çalışma güvencesi kalmamış 120 bin hekim, tamamen taşeronlaşmış 300 bine yakın sağlık emekçisi ve kapılarını faturalarını ödemeyecek hastalara kapatan özel hastaneler, GSS prim borcu olduğu için hizmet alamayan hastalar ve tasfiye edilmiş koruyucu sağlık hizmetleriyle Türkiye'de büyük bir sağlık piyasası kurulmuştu...

Hatta bu piyasaya yabancı doktor ve hemşire ithalatının önü açılarak ücretlerin daha da kırılması sağlanırken performans odaklı ücret sisteminin bol bulamaç tetkik ve tahlile alıştırdığı vatandaşlar için hizmet almanın bedeli her geçen gün kabarıyordu...

Sağlığın piyasalaştırma sürecini maskeleyen 'vatandaş çok memnun' etkili PR'ının maliyet bilançosunda 7 kat artan tedavi giderleri, 4 kat artan ilaç harcamaları, rekor sayıda ameliyat sayısı yer alıyordu.

Sağlık kavramını tamamen 'tetkik, tedavi, ilaca' indirgeyerek koruyucu sağlık hizmetlerini unutturan popülist sağlık politikası da halk tarafından iyice benimsenmişti.

Ama vatandaş için ilaç katılım payı, muayene katılım payı, reçete katılım payı, eş değer ilaç katılım payı ve 35-212 TL arasındaki GSS primiyle artık 'sağlık hizmeti' küçük bir meblağ değildi.
Vatandaş GSS kapsamında olmasına rağmen tüm aşamalarında para ödediği 'hasta pazarının' abone müşterisi olmuştu.

Aile hekimlerinin yazdıkları reçete dahil üç kalem ilaca kadar 3 TL, üç kalemden fazla her bir kutu için 1 TL de, halkın 'akıllı ilaç kullanımı' için uygulandığı söyleniyordu.
Asgari ücret alan, sürekli ilaç kullanan kronik kalp, şeker hastaları ve kanser hastaları da ilaçlarına katkı payı ödemek zorundaydı.

Bakanlığın yayınlandığı Sağlık Uygulama Tebliği ile acil servislere açılan kapı da kapanıyor ve 'herkes kamu, özel hastaneden acil hizmeti alır' propagandasının da sonu geliyordu.
Bundan sonra acile giden hastanın durumunu doktor değerlendirip 'acil bulmazsa' katılım payı ve ilave ücretler tahsil edilecekti.

Ayrıca SGK, kamu ve özel hastanelerin acil servislerine giden hastalar eğer 'yeşil alan muayenesi' kapsamına giriyorsa ve SGK'ya prim borcu varsa fatura bedelleri de ödenmeyecekti.
Açıkçası GSS primini ödeyemeyenler acil sağlık hizmeti alamayacak ve sağlık sisteminden dışlanacaktı.


Hasılı ne diyelim ki 'sağlıkta dönüşüm' tam da böyle bir şeydi... Ne yazık ki promosyonlar bitmişti...



Kaynak:http://www.aksam.com.tr/saglikta-promosyon-donemi-biterken...-5972y.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder